9 Ocak 2016 Cumartesi

FARKLI





https://www.wattpad.com/story/54484615-farkli = ROMANI TAMAMEN OKUMAK ISTIYORSANIZ



* Gerçekten FARKLI bir fantastik kitap okumak istiyorsanız doğru yerdesiniz. Bu kitap lisede olan olağan üstü olayları, güçleri olan insanların akademiye gitmesini içermez. Bu kitap sıradışı bir kurgu içerir. * Hiç toplumda yaşarken kendinizin farklı olduğunuzu düşündünüz mü? Fikir konusunda ya da fiziksel olarak? Peki birde bunun köken bakımından düşünün. Aslında olduğunuz kişi değilseniz. Eğer ailenizde biri sır olarak saklansaydı ne yapardınız? Ve o sır sizin kanınızla devam etseydi? Eskilerde kalmış Wega ormanına gömülmüş olan sır yarım kalmış görevlerin bitirilmesi için tekrar ortaya çıkıyor. İfe'nin törende elinde tuttuğu ağacın bir anda kolunda belirmesi bir başlangıç olmasıyla açıklamalar üzerine çıktığı yolda kendini tuzağa sürüklerken, istemediği bir aşkın ortasında bulacak. Belki de bu yarım kalmış işlerin sonunu getirecek. FANTASTİK #74 (yükseldikçe yenilenecektir) #fantastik "02.01.2016"
--- OKUYUCU YORUMLARI --- Eğer yeni başlıyorsanız; "Kurgusu gerçekten çok güzel. Kesinlikle tavsiye edilecek bir kitap. Yeni bölümü merakla bekliyorum." "Soluksuz okuyorum. Bölümler geçtikçe daha bir bağlandım sanki... fantastik kitaplara ilgim var ama gerçekten kurgun harika, seni tebrik etmek istedim. O yaratıkları anlatış seklinden tut da İfe ve Marcus un konuşmalar arası birbirlerini beğenmelerine kadar hissederek yazmışsın belli" "Bölümler ilerledikçe yazmayı bir düzene oturttuğun ve ara vermediğin için çok gelişti yazı Kurgu konusunda zaten söyleyecek söz yok orijinal ve 'farklı' fantastik yaratıklarsa hayalgücünün muhteşem ürünleri olmuş. Heyecanla bekliyorum yeni bölümü. Olayların akışının yanı sıra sürekli teknik açıdan kendini ikiye katlayarak gelişmen de heyecanlı bekleyişin adrenalinini arttırıyor. "

25 Kasım 2015 Çarşamba

FARKLI - GİRİŞ



GİRİŞ

Elindekini bir beze bağladığı gibi koşmaya başlamıştı. Uzun eteği ne kadar koşmasını engellese de, o durmayacaktı. Koruması lazımdı. Tökezledi. Ellindekini sıkıca kavrayıp kendine çekti düşerken. Korumaya aldı. Hiçbir şey olmamıştı. Hemen ayağa kalktı ve arkasına baktı. Bağrışmaları duyabiliyordu. O yanlış bir şey yapmamıştı. Böyle bir kanunun olmasını hala anlamamıştı. Ne zarar verebilirdi ki soyuna. Bir yandan koşarken elindeki bağlanmış bezin üzerindeki kan lekelerini sildi. Bir insan ve tilki kanı mı doğru olduğunu gösterecekti adete. Saf olduğu her halinde belliydi. Temizdi.
Kafasını iki yana salladı, kendini toparladı. Koşması lazımdı. Wega ormanından içeri girdi. En azından burada biraz daha güvenliydi. Orman ona yardım ederdi çünkü orman saf ve doğal her şeyi kabul eder yok olmasını istemezdi. Onu gördü. Her zaman kalbinin her seferkinden daha hızlı atmasını sağlayan adamı… Esmer teni bir perçem kumaşı elinde tuttuğu sopası ve şaşalı otlardan yapılmış tacıyla ona bakıyordu. Koşarak kollarına attı kendini. Teninin sıcaklığı her zamanki gibi huzur vermişti. Gözlerini adamın gözleriyle buluşturdu. Gecenin karanlığı ormanı kör etse de onun gözlerinin ağlamaktan oluşan kızarıklarını görmesine engel olmamıştı.

-                                 - Natalie ben çok üzgünüm. Böyle olsun istemedim.

Çat pat tane tane konuştu adam. Kadının sarı saçlarını okşadı. Sanki onu son kez gördüğünü biliyormuş gibi. Kadının masmavi gözlerinden beyaz tenine oradan da  Wage ormanın zemine bir göz yaşı düştü.

-                                     -Asla Otto. Böyle asla deme. Bu senin suçun değil. Hem seni bilmiyorlar. Fazla zamanım yok. Al bunu. Sakla koru benim için.

Kadın elindeki sarılı bezi adama uzattı. Kollarını gevşetip adamdan uzaklaştı.

-                                    - Seni çok seviyorum Otto. Bizi asla unutma. İsmi sen biliyorsun.


Kadın son kez dudaklarını adamın dudaklarıyla buluşturdu. Tekrar bir göz yaşı; mavi gözlerden, beyaz tenden, beze… Adam çok üzgünde ne yapacağını bilmiyordu. Kadın arkasını döndü son gücüyle koşarak Wega ormanından dışarı attı kendini. Adamın tek yapabildi arkasından “ Seni seviyorum Natalie. Asla ama Asla.” Diyip elini yumruk yaptıktan sonra göğsüne iki kere vurmak oldu. Arkasını döndüğü gibi koşmaya başladı. Wega ormanın arkasından çıktı ta ki güneş doğana kadar koştu. O alışıktı tabi koşmaya. Avlanmak için koşmak gerekirdi. Yorulmak bilmezdi o. Ne kadar orta yaşlı olsa da elindekini kurtarmak için koşardı. Sonunda geldi kabilesine. Kimse uyanmamıştı daha. Çadırına girdi elindekini yatağına koydu. “İfe” diye seslendi. Gözlerinden tekrardan yaş süzüldü. Kadın diğerleri tarafından kalbi çıkarıldığını bilirmişçesine ellerini kalbinde buluşturdu. İşte o an Wega ormanındaki göz yaşının olduğu toprak mavi şekilde bir de bezin üzerinde parladı. Wega ormanında bir yeni fidan gözlerini açmıştı. 

DEVAMI İÇİN 

https://www.wattpad.com/story/54484615-farkli

16 Ağustos 2015 Pazar

DARK HUNTERS - 5.BÖLÜM : Annem

5. BÖLÜM - Annem
“Tamam. Sorun değil Robert.” Kendisi ben geç kaldığımda ne kadarda atar yapmıştı ama… Tabi kendimi tutamadım ona döndüm. “Nerde kaldın? Sakın ama sakın benim vaktimi bir daha boşa harcatma…” Evet bunlardı bana söyledikleri. Ama gittikçe sesim kısılmış ve yeterince sert söyleyememiştim. Neden mi? Gerçekten çok samimi bir şekilde bana bakıyordu. “Daha yeni gelmişsiniz?” Ne? O samimi bakışın ardındaki bu alaycı yüzü göremem gerçekten gene kötü hissetmemi sağlamıştı. Aa ne diyordum ben. Bide samimi gülümsemeymiş. Keşke sözcüklerimi daha sert söyleyebilseydim. Kurnaz. Gözlerimi devirip Nancy’e döndüm. Kısık bir sesle “Ne yapmaya çalışıyorsun?” dedi. Omuz silktim. “Robert sen gelmeden önce benden ders istemişti. Bende kendisine söz vermiştim o yüzden o da burada. Şimdi masaların önüne geçebilirsiniz.”
İki yüksek masayı işaret etti. Masanın önüne geçtim. Masanın boyu belimden daha yukarıdaydı. Üzerinde birbirine bağlı beş asma kilit vardı. Bir tanesi yeşil renkteydi. Yani en son çıkan anahtar. Onun ucunda da bir halka asılıydı.
“Şimdi. Gördüğünüz gibi en son anahtarda asılı olan halka aslında kurtaracağınız kişiyi simgeliyor. İlk onu çıkartan kazanacak. Şimdi bunları açmak için ne kullanırsınız?” Benden önce Robert’in sesi duyuldu. “Kerpeten?” “Kerpeten mi? O yoklukta kerpeteni nerden bulacaksın Robert? “Tel Toka.”
“Ve ya benzeri. Evet. Doğru Angel.” Hemen Robert’a dönüp pis bir bakış attım. “Hep yanınızda bulunan zırhınızdaki sağ elinizin üstünde  orta parmağınızdan bileğinize kadar uzunlukta bir demir bulunmaktadır. Bu demir her kilidi açmak için uygun. Demiri anahtara soktuğunuzda demirin girmesini engelleyen metaller bulunmakta onları içeri kaydırıp demirin yeterince girmesini sağladığınızda kilit açılır. 5 dakika süreniz var.  Demirler masada duruyor. Başlayın.” Bir an boşluğuma denk geldiği için Robert’tan birkaç saniye sonra başladım. Demiri yerleştirdim. Tak! Tak! Tak! Hemen kilit açıldı. Çok kolay olmuştu. Kaldı 4 . Demiri yerleştirdim. Bu sefer daha zordu engeller zor hissediliyordu ama çok geçmeden onu da açmıştım. 3. Demirde nerdeyse hiç engel yok gibiydi demiri köşeler oynattım. Nasıl yani engeller köşede miydi? Çok garibime gitmişti. Çünkü aslında engeller, anahtarın kilide sokulduğu yerde gibi geliyordu. Her köşeyi açtım. 4. Kilit biraz daha zorladı Göz ucuyla Robert’a baktım 3. Demiri açmaya çalışıyordu. Rahatladım Tekrar konsantre oldum bu sefer nerde olabilir? İlk engeli buldum açtım. Sonra fark ettim ki girişin sağında kilindin sarı rengi aşınmıştı demiri çıkartıp sağa yanaştırdım ve engeli açtım. Kaldı son yeşil kilit. Demiri yerleştirdim ama hiçbir engel hissedilmiyordu. Hiçbir yerinde de aşınma yoktu. Biraz uğraştım ama açamadım. Bu sefer demiri döndürdüm ve direk açıldı. Hemen halkayı alıp kaldırdım. “Bitti!” Ama Nan ve Robert dönmüş zaten beni izliyorlardı. Robert’ın kilidine baktım. Açılmış ve halkayı eline almıştı. Yüzüm düştü. “İyi iş Angel! İlk yapmana göre çok iyi. Tabi Robert senden önce bitirdi ama olabilir. Bugünlük dersimiz bu kadar. Diğer ders de şifreli kilitleri yapacağız. Görüşürüüz!” Mutsuz bir şekilde Nancy’in yanında gittim. “Nan o işi halledeceğim şimdi. Ama önce Burno ile konuşacağım. Anlayışla karşılayacağına eminim.” “Sen öyle diyorsan öyledir.” “Görüşürüz Nan!” Hemen koşmaya başladım ama arkamdan Robert’ın sesini çok net duydum. Ne olduğunu soruyordu. Koşarak asansöre atım. Aklıma bu asansörle dosya odasına gittiğimiz zaman gelmişti. Farklı birkaç zik zakdan sonra kapı açıldı burası ana giriş yeri değildi. Burası dosyaların odasıydı! Asansör duygulara göre hareket ediyor olmalıydı! Hemen ilerledim. Koridor karanlıktı. Anlaşılan kimse yoktu içeride. Dosya kapısına geldim. Kapı kilitliydi. “Ah kahretsin.” Anahtar girişine parmağımla dokundum. Acaba kıyafetimdeki demirle bunu açabilir miydim? O sırada içeriden ses geldiğini duydum ve gittikçe yaklaşıyordu hemen iyice geriye gittim bir biblonun arkasına saklandım. Kapı açıldı Burno ve Christina’ydı. “Resmen gelmiş banyoda beni dinliyordu diyorum sana!” “Dosyasında hiçbir sabıka yok Christina sen de gördün.” “Burno onu attırmalısın. Zaten eski kuşakları yüzünde bu haldeyiz!” Eski kuşakları mı? Dedemden bahsediyor olamazdı. Yoksa bahsettiği dedem miydi? O sırada asansör geldi içine bindiler. Tam kapı kapanırken Burno’un sesi duyuldu. “Hayır onu attırmayacağım Christina sen bunları çocuk oyuncağı mı sanıyorsun?
En azından Burno benim hakkımda iyi düşünüyordu. Hemen buradan çıkıp Burno’un yanına gitmem lazımdı. Sonuçta annemde önemliydi. Dosyaya sonrada bakabilirdim. Hemen ilerleyip kendimi asansöre attım. Kendimi bir anda giriş bölümünde bulmuştum. Burno elinde bir kalem ve kağıtla ekrandaki bilgilere göre kağıda tik atıyordu. Yanına yaklaştım. “Burno seninle konuşmam lazım.” “Evet Angel. Seni dinliyorum.” Hiç suratıma bakmadan konuşmuştu. “Annemi görmem lazım.” İşte o sırada elindeki kağıdı indirip bana döndü. “Burası ne kadar önemli farkında mısın? Tabi ki olmaz.” “Ama annem çok önemli senden durumunu biliyorsun.” “Bağlandığın o kadar çok kişi var ki hep hata yapıyorsun Angel.” Ne? Tamam anneme bağlanmış olabilirdim ama Robert? İyici sinirlenmiştim. Ama kesinlikle belli etmemem gerekiyordu. Sonuçta hiç izin alamayabilirdim. “Robert’a bağlı değilim. Ama evet anneme bağlıyım son günleri olabilir.” “Olmaz.” “Nasıl olmaz bari yanıma birini ver ama bu gün görmem lazım hep 11’de onu ziyaret ederim ben. Beni bekliyordur şimdi.” “İyi yanına birini al. Ve üzerine zırhını giy. En geç 2’de burada olmalısın. Anlaştık mı?” Bir an sevincimi tutamadım Burno sarıldım. “Teşekkür ederiiim!!”
Burno’un da hoşuna gitmiş olmalıydı ki kollarıyla beni sarmıştı. Hemen ellerimi çektim ve yatakhane katına çıkmak için asansöre attım kendimi. Tresh çok iyi biriydi ona sorabilirdim. Richard’a zaten asla sormazdım sonuçta Christina’ın sevgilisiydi. Christina beni attırmayı düşünürken Richard’la gidemezdim. Özellikle oyun bile yapabilirlerdi bana. Tresh olmadı Sam’e sorardım. Kapı açıldı. Hemen odama gittim. Nan’e haber verip gitmeyi düşünüyordum. Kapıyı açtığımda Nancy telefonla konuşuyordu ve ağzı beş karış havadaydı. Ben gelince telefonu kapadı. “Ne oldu? İzin alabildin mi yoksa?” “Eveeet!!” “Aa süper.” “Sen neden bu kadar mutlusun Nan? Yoksa Sam mi?” Bir anda ağzı kulaklarına vardı. “EVEET.” “Süper o zaman.” Gülümsedim. “Yalnız hemen çıkmam lazım. Öptüm seni Nan.” Oda bana el sallayarak karşılık verdi. Hemen odadan çıkıp kapılara göz gezdirdim. “Heh. Tersh ve Sam.” Kapıyı çaldım. Kapıyı Tresh açtı.
“Aa Angel. Nasılsın?” “İyiyim Tresh. Ya sana sormam gereken bir konu var. Annemi görmem lazım ancak Burno biriyle gidersem izin verdi acaba benimle geli..”
“Aslında olmaz Angel. Bu gün bir plan yaptık Sue ile. Bizim Yıl dönümümüz de.” Yıl dönümü olduğu için iç bir şey söyleyemezdim. “Peki Sam?” “Aslında Sam’de gelemez. Kulağıma eğildi ve daha sessizce konuştu. Nancy’de geliyor. Biliyorsun durumları. Aralarını yapmayı düşünüyoruz.” Yüzüm biraz bozulmuştu. “He. Anlıyorum. Teşekkürler.” Kafasını sallayıp kapıyı kapattı. Nasıl yani? Bunların aşk meseleleri yüzünden annemi göremeyecek miydim yani? İç geçirip odama gittim. Nancy süslenmiş çıkmaya hazırlanıyordu. “İyi eğlenceler Sam’le.” “Teşekkür ederiim.” Yüzeme döndüğünde yüzümün asık olduğunu anladı. “Ne oldu. Moralin bozuk.” Ona neden olduğunu söyleyemezdim. Neden olduğunu söylesem kesin buluşmayı iptal ederdi. Böylelikle Sam’le aralarını bozardım. Ya da iptal etmezdi bizim aramız bozulurdu. Kimseyle aram bozuk olsun istemiyordum. “Yok bir şey.” Bir bahane bulmalıydım. “Kütüphaneyi bulamadım da. Canım sıkıldı.” “Annene gitmiyor muydun?” “Gideceğim. Ama istediği bir kitap vardı onu almam lazım.” “Amaan onumu dert ettin. Bak asansöre bin ana girişe git karşıdaki asansöre bin ve kütüphaneyi düşün.” “Teşekkür ederim Nan. Siz nereye?” “Aşağıda eğlence yerleri ve sinemalar  var. Oraya gideceğiz şimdi.” “Tamamdır görüşürüz Nan.” Ayağa kalkıp kapıdan çıktım. Bari kütüphanenin yerini öğrenmişken zaman geçirebileceğimi düşündüm ve hemen giriş katına gittim. Annemi göremeyecektim. Gözlerim doldu hemen. Kafamı aşağı eğdim. Biricik annemi kaybediyordum ve onu göremiyordum. Kafamı kaldırıp karşıdaki asansörü kestirdim. O sırada dikkatimi Robert çekti. Bana bakıyordu. Zaten sinir oluyordum ağladığımı göremezdi. Kafamı eğip asansöre attım kendimi. Ve kendimi kütüphane girişinde buldum. Camdan yapılmış kapıyı açtım. Herkes sessizce oturmuş kitap okuyordu. Anlaşılan bunlar saldırıdan kurtulmuş insanlardı. Kapının girişinde bir Kadın oturuyordu. Kırmızı yukarı toplanmış dağınık saçları vardı. Çok şişmandı. Gıdısını istemesenizde görmek zorunda kalıyordunuz. Çenesinde ki kocaman ben kadının gözlerine bakmanızı engelliyordu adeta. ”Nereye bayan?” “Kitap okuyacağım.” “İstediğiniz var mı? Buradan hemen bulalım.” Gözleriyle önündeki bilgisayarı işaret etti. “Yok teşekkür ederim.” Ağlamaklı yüz ifademin üstüne küçük bir gülümseme yapıştırıp arkamı dönüp ilerledim. İlerlerken raftan bir kitap aldım hemen bir yere oturdum. Kitabı masaya yerleştirdim. Kitabın başını okudum. “Anneler ve Kızları” Şaka mıydı bu? Bir an da gözlerime yaşlar doldu kafamı eğdim. Hıçkırarak ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Bu sessizlikte kimsenin dikkatini çekmek istemiyorum. Sağ yanağımda bir nefes hissettim.

“İyi misin?”